Sayfalar

17 Mayıs 2015 Pazar

Uygarlığın Beşiği Bergama-Parşömenin Hikayesi

          Bergama Belediyesi ve Ticaret Odası'nın işbirliği ile gerçekleştirdiği Unesco Dünya Mirası Bergamanın tarihini ve kültürünü İzmirlilere tanıtmak amacıyla gerçekleştirdiği "Bergama Seni Çağırıyor" projesi kapsamında gerçekleştirdiği geziye katıldım.Bu gezi sayesinde Bergama'nın tarihi ve Kültür'ünü tanıma fırsatı buldum.Şimdiye kadar böyle bir tarih ve kültürden mahrum olarak kaldığım için çok kızdım kendime.
            Bergama isminin antik çağdaki ismi Pergamon.MÖ Pergamos kenti ele geçirip krallığını kurduktan sonra bu şehrePergamon ismini vermiş.Pergamon ilklerin şehri :
1.İlkderiden yazı malzemesi parşömen 
2.İlk büyük Asya kütüphanesi
3.İlk büyük hastane Asklepion
4.İlktelkinle tedavi Psikoterapi
5.İlk doğal ilaçlar 
6.İlk afyon modeli ilaç
7.İlk dört tiyatrolu kent ve ilk en dik tiyatrolu kent 
8.İlk grev ve toplu sözleşme MÖ 248 I.Eumenes ücretli askerlere hakkını verdi.
9.İlk tıp ve eczacılık simgesi yılan
10.İlk en büyük sunak ve ilk Hiristiyan kilisesi 
 Bu liste böyle uzayıp gidiyor.
Parşömenin Öyküsü:MÖ 2.Yüzyılda İskenderiye Kütüphanesi ile Bergama Akropol Kütüphanesi arasında bir rekabet başlar Atina'da Neleus kendi kütüphanesindeki tüm kitapları açık arttırma ile satışa çıkarır.Bu açık arttırmaya Bergama Kütüphane müdürü ile İskenderiye kütüphane müdürü katılır.Bu rekabette Bergama Kütüphane Müdürü kitapların ağırlığınca altın vererek kitapları satın alır.O zaman kullanılan yazı malzemesi papirüstür ve Bergama'ya Mısır'dan gelmektedir.Bu yenilgiyi hazmedemeyen Mısır kralı papirüsün Bergama'ya gönderilmesini yasaklar.Bergama yazı malzemesi bulamayınca önemli bir krize girer,Bergama Kralı II.Eumenes yeni bir yazı malzemesi bulunmasını emreder.Sardesli sanatçı Krates,krala dişi buzağı derisinden özel hazırlanmış bir kağıt getirir.Bu kağıda Bergama kağıdı(Charta Pergamena) adı verilir.Parşömenin kolayca yırtılmaması ve iki tarafına yazı yazılabilmesi,dayanıklı olması onu kalıcı kılar.İlk parşömenler oğlak derisinden yapılmıştır.İşte  bu yüzden parşömen denince kağıdın diyarı Bergama akla gelir.


                                                     Parşömen 

                                                             Papirüs

Bergama'da  Sağlık Tanrı'sı Asklepios adına yapılan ilk hastane Asklepion.Burada tıp alanında araştırma ve deneyler yapılırdı ve burası aynı zamanda ünlü doktorların yetiştiği bir okuldu.Kapısında ölümün  girmesi yasaktır yazan ve vasiyetnamelerin açılmadığı yer olarak bilinen antik sağlık kentine şifa bulmaya gelen hastalara önce temizlenir daha sonra Tanrı'ya dua edip adak adadıktan sonra uyku odalarında uykuya dalıp gördükleri rüya yorumlanır ve tedavileri yapılırdı.Bu hastaneye ölümcül hastalar alınmazdı.Bir rivayete göre bir gün bu hastaneye gelen ve ölmek üzere olan bir hasta içeriye alınmayınca girişte iki yılanın bir taş oyuğundan süt içtiğini ve süte zehirlerini bıraktığını görür acı çekmeden ölmek için oyuktaki  zehirli sütü içer fakat ölmek yerine iyileşince yılan zehrinin tedavi edici özelliği keşfedilir  ve  Eski Çağ'ın ünlü hekimi Galenos Asklepionun simgesini çifte yılan olmasına karar verir.Bu yılanlar Asklepionun girişindeki sütuna işlenir.Bu sütun şu anda Bergama Müzesinde bulunuyor.Bugün eczacılığın ve tıbbın simgesi olan yılan buradan gelmekte.Hipokrattan sonra gelen en önemli hekimlerden biri de Galenostur.Galenos Bergamada doğmuştur.Yaralı gladyatörleri tedavi ederken insan anatomisi hakkında bir çok bilgi edindi.Kas ve kemikleri ayrıntılı inceledi.Toplardamar ve atardamar arasındaki farkları saptadı.Galenos Roma İmparotoru Marcus Aurelius'u peynir perhizi ile tedavi edince Marcus'un özel hekimi olmuştur.
                                 
                                                             Asklepion

Asklepionda hastalar sadece ilaçla tedavi edilmiyordu.Asklepiondaki rahip doktorlar buradaki hastaları su sesi, telkin tüneli,şifalı su havuzları ,çamur banyoları gibi alternatif tedavi yöntemleri uygulanıyordu.Hastalar bu tünelden geçerken yukarıdaki hava boşluklarından doktorlar hastalara iyileşecekksin diye telkinde bulunuyordu.Yine şifalı suyun bulunduğu bir havuzda bulunuyordu burada.O zaman rahip doktorlar pozitif enerjinin hastaları tedavi etmekteki önemini bildiklerinden hastanenin içerisinde hastaların moralini yükseltmek için bir tiyatro bulunuyordu ve burada hastalar için oyunlar sergileniyordu.
Bu tünelden hastalar geçerken yukarıdaki hava boşluklarından rahip doktorlar hastalara telkinde bulunuyorlardı.Bu tünelde akustik çok farklı ses harika bir şekilde yankılanıyor.Tünelin bir ucundaki konuşma diğer ucundan rahatlıkla duyuluyor.
                                                               Asklepion Tiyatrosu
                          Asklepion'un simgesi yılanlı sütün.Bu sütun şu an Bergama müzesinde.

                                                   Hekimlerin İmparotoru Galenos

  Bergama Kızıl Avlu(Bazilika):Bergamada görülmesi gereken tarihi yapılardan birisi de Kızıl Avlu olarak bilinen Mısır yeraltı tanrısı Serapis tapınağı.M.S 2.yüzyılda yapılan tapınak Bizans döneminde kliseye çevrilmiş.Kızıl Avlu mermerlerle kaplıymış fakat  zamanla mermerler dökülünce sadece kırmızı tuğlalar kalmış.                     
                                    
                                                                     Kızıl Avlu
                                     
                                                                 Kızıl Avlu
Bergama Akropolü:Akropol şehrin en yüksek tepesine kurulmuş.Buraya iki şekilde çıkılabiliyor teleferiğe binerek ya da taksi ile.200 bin kitaptan oluşan kütüphanesi,dik bir yamaç üzerine inşa edilmiş on bin kişilik tiyatrosu(gladyatör oyunları ve hayvan dövüşleri yapılırmış),Zeus Sunağı(Bu sunak ne yazıkki Akropolde olması gereken yerde değil.1878 yılında Osmanlı Padişahının izni ile sökülerek Almanyaya götürülmüş.Kültür mirasımıza sahip çıkamamışız çok üzücü.),Traianus tapınağı(İmparator Hadrian tarafından Traianus için yaptırılmış. Hellenistik yapılar arasında yükselen tek Roma yapısı),kral sarayları ve Agora(pazar ve toplantı alanı) ile görülmesi gereken muhteşem güzellikte bir antik kent.
                                                                   
Traianus Tapınağı
Akropolün  dik tiyatrosu
Tiyatroya inen tünel

                                          Şu an Almanyada buluna Zeus Sunağı maketi
                                                                     Agora
Bergamada  Hellenik dönemden ve Roma döneminden kalan eserlerin yanısıra Osmanlı döneminden kalan bir çok camii,minare ve hamam bulunmakta.Bu camiilerden biriside Ulu Cami.14.Yüzyılda Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılmış.Bu caminin duvarında dönen bir taş bulunmakta.Bu taş döndüğü sürece cami depreme karşı dayanıklı ve kolonları sağlam demek.

       

Ulu Cami
                                                     Ulu Camiinin duvarındaki dönen taş
                                           Hacı Hekim Hamamı ( günümüzde kullanılmakta)

Bergama Etnografya Müzesi:Bölgedeki bir çok antik kentten gelen Arkeolojik eserlerin sergilendiği müze şehir merkezinde.Müzede Medusalı Mozaik,Trayan tapınağından Nike heykeli gibi bir çok eser bulunmakta.

                                                                        Medusa Mozaiği


   
Bergamada ne yenir?Ünlü Çığırtması(közlenmiş patlıcanla yapılan bir yemek),köftesi,ciğer sarması,yoğurtlu gözlemesi,Erenler çorbası (nohut,tavuk parçaları ve hamur parçaları olan bir çorba) yemeden dönülmemesi gereken yemekler.Bergama anlatılmaz anlatmakla bitmeyen gezip görülüp yaşanması gereken bir kent.Eğer giderseniz karanfilli ekmek,Osmanlı ekmeği,ekşi maya ekmek ve tulum peyniri almadan sakın dönmeyin.Almazsanız pişman olursunuz benden söylemesi.
                                                                    Yoğurtlu Gözleme
                                                                         Çığırtma
  Şehrin dokusunu hiç görmeden,sokaklarını koklamadan,tarihini hisettmeden,yaşamını bilmeden beton yığınlarının içinde yaşayan şehir insanlarının Bergamayı tanıması,ara sokaklarında dolaşması,tarihini öğrenmesi,hissetmesi ve birer kültür elçisi olarak gezip gördüklerini diğer insanlara aktarması için gerçekleştirilen 'Bergama Sizi Çağırıyor' projesini gerçekleştiren güzel insanlara teşekkürü bir borç bilirim.



























               

























13 Aralık 2014 Cumartesi

Katakekaumene(Yanık Ülke)-Kula

Antik Çağ Coğrafyacısı Strabon'un "Geographika" adlı eserinde Katakekaumene(Yanık Ülke) olarak tanımladığı yanıbaşımızda olup güzelliklerinin farkına varamadığımız Manisa'nın şirin ilçesi Kula 2013 yılında Avrupa ve Unesco Global Jeoparkı ilan edilmiş.Kula,Volkan Konileri,Peri Bacaları,Karstik Mağaraları ve Kanyonları ile Jeolojik bir mirası bünyesinde barındırıyor.Kapadokyada görülen Peri Bacalarının aynısını şehir merkezine 15 km uzakta bulunan Burgaz mevkiinde görebilirsiniz.Volkanik hareketlilik ve iklim değişiklikleri burada Kulanın Peri Bacalarını oluşturmuş.Buradaki Peri Bacaları Kapadokya bölgesindekilere çok benzediği için buraya Kuladokya diyenler de var.Bu söylemi hak ediyor doğrusu.Antik Çağlarda meydana gelen ve o zaman aktif olan yanardağların patlaması sonucu lavlar bütün yerleşim alanlarını yakıp yok ettiği için Katakekaumene (Yanık Ülke) diye adlandırılmış.Bu devirde yaşayan lider Pionius bölgenin bu halini Tanrının inançsızlara verdiği bir ceza olarak yorumlamış..Roma İmparatoru Decuis devrinde Kula Türkler ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştirmiş.
Şehrin isminin  kule isminden geldiği rivayet ediliyor.Havası ve suyu şifalı olduğu için zengin bir kişi hasta kızı için buraya bir kule yaptırmış ve kule zamanla değişime uğrayarak Kula olmuş.
Kula kendine özgü mimariye sahip evleriyle ünlü.Sokakları ve çarşısı Osmanlı döneminin izlerini taşıyor.Evlerin kapıları ahşap ve kapılardaki oymalar birer sanat eseri niteliğinde.Kulada hem Rum evleri hem de Türk evleri var.Türk evlerini Rum evlerinden ayıran en büyük özellik evlerin doğrudan bir avluya açılması.Bol pencereli şirin evler.Kulada Kenan Evrenin doğduğu eski Rum evi Etnografya müzesine dönüştürülmüş.Biz gittiğimizde kapalı olduğu için çok istememize rağmen ne yazık ki ziyaret edemedik.
                                                 


Kula'da tarihi yerlerden biri olan önceden  hamam olarak kullanılan şu an ise kafe olarak hizmet veren bir hamam kafe var. Adını ve tarihini öğrenemediğim için bu ismi ben koydum.İçerisi aslına uygun olarak dekora edilmiş,gidince çayınızı ve kahvenizi içebileceğiniz çok güzel bir kafe burası.

Hamam Kafe

Kulanın eski evlerinin içini merak edenlerin ziyaret etmesi gereken bir diğer yer ise Beyoğlu Evi.Beyler sülalesi tarafından yaptırıldığı için Beyler Evi diye adlandırılan ev Kulanın en karaktersitik örneklerinden birisi.İki katlı olan bu ev ahşap süslemeleriyle dikkat çekiyor.




Kulanın en önemli özelliklerinden biriside ilkel insan fosil ayak izleridir.Bu ayak izleri volkan konileri etrafında yaşayan insanların avlanmak ve besin toplamak amacıyla henüz taşlaşmış tüfler üzerinde yürürlerken bıraktıkları izlerdir.

Kuladan yaklaşık 25 km uzaklıkta Emre köyü adı verilen şirin bir köy var.Yunus Emre ve Hocası Taptuk Emrenin türbesinin burada olduğu rivayet ediliyor.

İlk insanın ayak izleri,Peri Bacaları,her kapıdan sanki o zamanda yaşayan insanlar içeriden çıkacakmış hissi uyandıran tarihi evleriyle Kula adeta  tarihe yapılan bir yolculuk gibi oldu benim için.

30 Haziran 2014 Pazartesi

Chios(Sakız Adası)

Bizim ardımızdan biraz sonra
işte sarışın Meneleos yetişiyor Lesvo'ya
Uzak yolculuğu hesapladığımız o yere.
Sakızdan daha öteye çıkarsak 
Kayalıklı Psiria'ya doğru bırakırsak solumuzda burada ya da
aşağıya doğru rüzgarlı Mimanda'ya doğru...
                  

                                                                                                  "Homeros",Odissea,Rapsodi 

 Batı Edebiyatının temel yapıtlarından olan İlyeda ve Odysseia destanlarının yaratıcısı ünlü şair Homeros'un İzmir'den bu topraklara sürgün gittiği ve eserlerini burada yarattığı söyleniyor.Homeros Odyseia destanında Sakız Adası'nın yerini Lesvos'a.Psara(Psiria)'ya ve küçük Asya (Mimanda) sahillerine göre böyle belirtir.Sakız Adası Ege'nin Kuzey Doğu bölgesinde Lesvos've Samos(biz Türkler bu adaya Sisam diyoruz) Geçen yıldan beri görmek istediğim  Çeşmenin hemen karşısında olan bu adayı en nihayet bu sene gördüm.Sakız Adasına hem deniz hem de hava yoluyla ulaşılabiliyor.Çeşmeden feribotla deniz yolculuğu çok zevkli ve yaklaşık 45 dakika sürüyor.Bu adada sakız ağaçlarından sakız çıkarıldığı için sadece Türkler Sakız Adası diyor.Dünyada tanınan ismi Chios(kios diye okunuyor.)Karşı kıyıya vardığımda adanın sıcakkanlı ve samimi insanları sayesinde kendimi hiç de yabancı bir ülkeye gelmiş gibi hissetmedim.Serbest zamanda adada dolaşırken karşılaştığım bir çok kişi bana calimera ( merhaba ) dedi ben de birkaç kelime Yunanca bilgim bir kaç kelimeden ibaret olduğu için ben de sohbeti İngilizce devam ettireyim dedim fakat yaşlıların çoğu İngilizce bilmediği için bundan sonra sohbet vücut dilinde birbirimize bir şeyler anlatmaya çalışarak geçti.Bir şekilde anlaştık ve bu sayede Osmanlılar'dan kalan çok güzel bir hamamın fotoğrafını çekebildim.



17 yüz yıla ait ,20. yüz yılın başlarına kadar halka açık olan daha sonra kazanınca yağmalanan şimdilerde ise tekrar arkeolojik eserleri koruma tarafından restore edilen Osmanlı Hamamı.Açılmadığı için içini göremedim.Bilinen bir yanlış da adaya girerken vize istenmediği.Sadece yeşil pasaport sahiplerinden vize istenmiyor.Ne yazık ki Kıbrıs Türk kesimi vatandaşları adaya alınmıyor.Tarihte yaşanan acı olaylar,uygulanan yanlış politikalar ve yıllarca süren ön yargılar yüzünden birbirine bu kadar benzeyip de düşman olan başka iki millet yoktur dünyada.Sakız Adası mis kokulu,şifa verici damla sakızlarıyla ünlü.Damla sakızını toplamak çok zor ve zahmetli.Bir sakız ağacından sakız toplanabilmesi için ağacın en az yedi yaşında olması gerekiyor.Sakız ağacının kökü 25 m derinliğe kadar iniyor ve adada esen Güney rüzgarları bu ağacın büyümesini sağlıyor.Damla sakızı ilk defa Avrupalı gezginler sayesinda M.S 10.yüzyılda dünyaca ün kazanmış ve düzenli olarak kullanılması 14.y.y'da adayı işgal eden Cenevizliler satışını tekellerinde tutuyormuş daha sonra Osmanlılar ve son olarak ada halkı  bağısızlığını kazanınca adalıların eline geçmiş.

                                
                 
                               
                                                          Sakız ağaçları                                       
 Adada bir çok köy bulunuyor.Bu köylerden en ilginç olanı Pirgi köyü.Bu köyün evlerinde değişik bir kazıma tekniği kullanılarak evlerin dış cepheleri süslenmiş.Köye farklı bir hava katan bu dış cephe süslemeri Pirgi dışındaki hiç bir köyde görülmüyor.
                     
                                 

                                  
                                 



                           

                            
Bu arada bu köyde aynı Türkiyedeki gibi bir bakkal görmek beni gerçekten çok şaşıttı.Dayanamayıp bakkala girdim bizdeki bakkallardan tek farkı sakız ile yapılmış bir çok ürünün bakkalda satılması.Sakızlı likörden tutunda sakızlı simide kadar bir çok ürün mevcut.Bu arada sakızlı likörün tadı çok güzel.
                                            
                                                             
                                                                          Mesta Köyü

 Sakız Adasında toplam 64 köy bulunuyor.Mesta köyü çok şirin bir köy bu köydeki evler Cenevizliler tarafından inşa edilmiş sokaklar çok dar ve köyün evleri arasındaki hava akışı çok iyi olacak şekilde inşa edilmiş.Evlerde kullanılan taşlar evin içini yazın serin kışında sıcak tutuyor.En ilginç olanı ise tam ortadan geçen eskiden kanalizasyon sistemi olan taşları tam zıt yönde takip ettiğinizde geldiğiniz yere dönüyorsunuz bu sayede dar sokaklarda kaybolmanız imkansız.

                                  



                                   

                                   
Adada denizcilik ve deniz ticareti antik çağlardan beri gelişerek adanın ekonomik ve kültürel açısından gelişmesinde önemli bir rol oynamış.Sakız AdasıM.Ö 2.yüzyılda Bizanslıların hakimiyetine geçmiş.Bizanslılar  adayı savunmak için bir çok kale inşaa etmişler.Daha sonra ada Cenevizlilerin ve Osmanlıların hakimiyetine geçmiş.Ada halkı 1912 yılında özgürlüğüne kavuşmuş.Bizanlılardan önce ise adada İyonlular,Makedonlar,Romalılar yaşamış.
               
                           
      Bizans dönemine ait olan şehrin kalesi Sakız Adası'nın kuzeyi boyunca uzanıyor.

                           

Abdülhamid Çeşmesi 1091 yılında restore edilmiş.Sakız adasının merkezinde asırlık çınar ağacının altında .
                              


Deniz kenarındaki kafeler ve barlar aynı İzmir kordon boyunu anımstıyor.Bu caddenin adı Leotorusus (Ege) caddesi.Adada bir de üniversite bulunuyor.Adalılar siesta yaptıkları için öğlen saat öğlen iki ve beş arası tüm dükkanlar,kafeler ve barlar kapalı.Sokaklarda terk edilmiş gibi hiç kimseye rastlayamazsınız.Hayat saat beşten sonra tekrar kaldığı yerden devam ediyor.Deniz ürünleri çok taze ve fiyat bakımından  adaya gelen turisler için çok uygun.Çünkü onların para birimi de Euro.Ben fiyatları Türk parasına göre hesaplayıp her şeyi yaklaşık 3 lira ile çarptığım için bayağı bir acı çektim.Kalamar ve Yunan salatasını Türk salatasından ayıran en büyük özellik salatanın üzerinde büyük bir parça peynir  bulunması ve yaklaşık üç parmak zeytinyağıyla servis edilmesi. gerçekten çok lezzetliydi bu acıya değdiğini düşünerek yedim.Bir de buraya özel Mastello peyniri var.İnanamayacaksınız ama kızartıldıktan sonra servis ediliyor ve üzerine limon sıkılarak yeniyor.Biraz yağlı ama çok lezzetli.
  
                            
                                              
                                                                 Mastello Peyniri
                                             
                                                                             Kalamar

                                             
                                                                       Yunan salatası
                   

                  
                                                                 
 Sakız adasını yılda yaklaşık 150 bin Türk ziyaret ettiği için buradaki üniversitelerde Türkçe ders olarak öğrenmek isteyenlere öğretiliyormuş.Bize servis yapan garson çok iyi Türkçe konuşuyordu.Ayrıca bize hem İngiilizce hem de Türkçe menü getirdi.Grup olarak geliyorsanız hesabı grup olarak alıyorlar.Bu da şu demek siz yemeğinizi bitirseniz bile diğerleri bitirmeden hesabı almıyorlar.Tam üç dilde hesap istememe rağmen hesap ancak 45 dakika sonra getirildi.Bir ara hesabı ödemeden mi kalksam diye düşündüm.
                                           

                                           

Adada Sosyal Hayattan Kesitler:

Bir gümrük memuru 900 Euro maaş alıyor.Bu aldığı maaş krizden önce 2500 Euro civarındaymış.

 Adalılar Frappe adı verilen bir çeşit kahve içiyorlar.Bu kahve nescafeyi soğuk suyla ve biraz şekerle karıştırıp blenderdan geçirip içine buz kalıpları atılarak içilen bir kahve.Bir de Yunan kahvesi var.Türk kahvesi gibi pişiriliyor.Bu aslında bildğimiz Türk kahvesi.

  Nişan, düğün ve tüm ev eşyaları gibi tüm masraflar kız tarafına ait.Erkek sadece nişana ve düğüne katılıyor.Boşanmada ise erkek hiç bir hak iddaa edemiyor.Ceketini alıp evi terk ediyor.

 Her erkek  askerliğini kendi köyünde yapıyor.Sabahları asker ocağında nöbetini tutuyor.Nöbeti bittikten sonra ailesinin yanına dönüyor.Devlet bu sayede bir asker için yatak ve yiyecek masrafından kurtulmuş oluyor.

 Doğum günlerini farklı kutluyorlar.Doğum günü yok isim günü var.Örneğin Aralık ayında doğan erkek ve kız çocuklarına verilen isimler hep aynı.Doğan çocuklara genelde büyükanne ve babalarının isimleri veriliyor.Aralık ayı geldi mi isim  günlerini ailedeki diğer büyüklerle beraber  kutluyorlar.Böylelikle ailenin yaşlılarına hürmet gösteriyorlar.

 Emekli olup doğduğunuz köye dönerseniz elektrik ve suyu yarı fiyatına ödüyorsunuz.Burada genellikle herkes emekli olduğunda kendi köyüne dönüyor.

 Adada yaşıyan bir ailenin aylık masrafı elektrik ve su dahil 90 Euro yaklaşık 270 Türk lirası.Adada yaşıyanlar elektirik ve suyu % 50 indirimli kullanıyorlar.                           

 Siesta zamanı saat öğlen 2 ile akşamüstü 5 arasında hiç kimse bu saatler arasında dışarı çıkmıyor.Çalışanlar işe saat 5'te başlayıp   öğlen ikiye kadar  işlerine devam ediyor.Daha sonra akşam beşten saat sekize kadar tekrar çalışıyorlar.

 Bir kadın kocası öldüğü zaman hayatının sonuna kadar siyah giyiniyor.Kadın tekrar evlenirse bu durum değişebiliyor.Karısı ölen erkek ise 45 gün boyunca koluna siyah kurdela takıyor.Daha sonra bu kurdelayı kolundan çıkarıyor.

  40 gün süren oruçları var.Oruçlu oldukları 40 gün boyunca  sadece et,süt,peynir,yumurta gibi hayvansal gıdaları yemiyorlar ve içki içmiyorlar.Diğer besinleri yemek serbest.Bu kırk günün son on günü boyunca sadece su ve kuru ekmek tüketiyorlar başka hiç bir şey yemiyorlar.Bu kırk günlük orucun bitiminde ,Paskalya Yortusunu kutluyorlar.

 Her Pazar ailenin  büyüklerini ziyaret ediyorlar ve onlarla birlikte yemeğe çıkıyorlar.

 Tüm eğlence mekanları akşamüstü saat 5'ten sabaha kadar açık.
  

                            

 Adayı bir rehber eşliğinde gezerseniz adanın sadece Kuzey bölümünü ve iki köyü görebilirsiniz.Eğer araba kiralarsanız ve yanınızda bu adayı bilen bir arkadaşınızla gezerseniz hem adanın Kuzeyini hem de Güneyindeki muhteşem güzellikteki kıyıları ve köyleri görebilirsiniz.Ben feribotta yer bulamadığım için adanın Güney bölümüne gitme şansını kaçırdım.Sadece Kuzey bölümünü görebildim.Kültürel,geleneksel zenginlikleri,doğal güzellikleri ve sıcak insanlarıyla gerçekten görülmeye değer Ege denizinin incisi bir ada.