Sayfalar

13 Aralık 2014 Cumartesi

Katakekaumene(Yanık Ülke)-Kula

Antik Çağ Coğrafyacısı Strabon'un "Geographika" adlı eserinde Katakekaumene(Yanık Ülke) olarak tanımladığı yanıbaşımızda olup güzelliklerinin farkına varamadığımız Manisa'nın şirin ilçesi Kula 2013 yılında Avrupa ve Unesco Global Jeoparkı ilan edilmiş.Kula,Volkan Konileri,Peri Bacaları,Karstik Mağaraları ve Kanyonları ile Jeolojik bir mirası bünyesinde barındırıyor.Kapadokyada görülen Peri Bacalarının aynısını şehir merkezine 15 km uzakta bulunan Burgaz mevkiinde görebilirsiniz.Volkanik hareketlilik ve iklim değişiklikleri burada Kulanın Peri Bacalarını oluşturmuş.Buradaki Peri Bacaları Kapadokya bölgesindekilere çok benzediği için buraya Kuladokya diyenler de var.Bu söylemi hak ediyor doğrusu.Antik Çağlarda meydana gelen ve o zaman aktif olan yanardağların patlaması sonucu lavlar bütün yerleşim alanlarını yakıp yok ettiği için Katakekaumene (Yanık Ülke) diye adlandırılmış.Bu devirde yaşayan lider Pionius bölgenin bu halini Tanrının inançsızlara verdiği bir ceza olarak yorumlamış..Roma İmparatoru Decuis devrinde Kula Türkler ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştirmiş.
Şehrin isminin  kule isminden geldiği rivayet ediliyor.Havası ve suyu şifalı olduğu için zengin bir kişi hasta kızı için buraya bir kule yaptırmış ve kule zamanla değişime uğrayarak Kula olmuş.
Kula kendine özgü mimariye sahip evleriyle ünlü.Sokakları ve çarşısı Osmanlı döneminin izlerini taşıyor.Evlerin kapıları ahşap ve kapılardaki oymalar birer sanat eseri niteliğinde.Kulada hem Rum evleri hem de Türk evleri var.Türk evlerini Rum evlerinden ayıran en büyük özellik evlerin doğrudan bir avluya açılması.Bol pencereli şirin evler.Kulada Kenan Evrenin doğduğu eski Rum evi Etnografya müzesine dönüştürülmüş.Biz gittiğimizde kapalı olduğu için çok istememize rağmen ne yazık ki ziyaret edemedik.
                                                 


Kula'da tarihi yerlerden biri olan önceden  hamam olarak kullanılan şu an ise kafe olarak hizmet veren bir hamam kafe var. Adını ve tarihini öğrenemediğim için bu ismi ben koydum.İçerisi aslına uygun olarak dekora edilmiş,gidince çayınızı ve kahvenizi içebileceğiniz çok güzel bir kafe burası.

Hamam Kafe

Kulanın eski evlerinin içini merak edenlerin ziyaret etmesi gereken bir diğer yer ise Beyoğlu Evi.Beyler sülalesi tarafından yaptırıldığı için Beyler Evi diye adlandırılan ev Kulanın en karaktersitik örneklerinden birisi.İki katlı olan bu ev ahşap süslemeleriyle dikkat çekiyor.




Kulanın en önemli özelliklerinden biriside ilkel insan fosil ayak izleridir.Bu ayak izleri volkan konileri etrafında yaşayan insanların avlanmak ve besin toplamak amacıyla henüz taşlaşmış tüfler üzerinde yürürlerken bıraktıkları izlerdir.

Kuladan yaklaşık 25 km uzaklıkta Emre köyü adı verilen şirin bir köy var.Yunus Emre ve Hocası Taptuk Emrenin türbesinin burada olduğu rivayet ediliyor.

İlk insanın ayak izleri,Peri Bacaları,her kapıdan sanki o zamanda yaşayan insanlar içeriden çıkacakmış hissi uyandıran tarihi evleriyle Kula adeta  tarihe yapılan bir yolculuk gibi oldu benim için.

30 Haziran 2014 Pazartesi

Chios(Sakız Adası)

Bizim ardımızdan biraz sonra
işte sarışın Meneleos yetişiyor Lesvo'ya
Uzak yolculuğu hesapladığımız o yere.
Sakızdan daha öteye çıkarsak 
Kayalıklı Psiria'ya doğru bırakırsak solumuzda burada ya da
aşağıya doğru rüzgarlı Mimanda'ya doğru...
                  

                                                                                                  "Homeros",Odissea,Rapsodi 

 Batı Edebiyatının temel yapıtlarından olan İlyeda ve Odysseia destanlarının yaratıcısı ünlü şair Homeros'un İzmir'den bu topraklara sürgün gittiği ve eserlerini burada yarattığı söyleniyor.Homeros Odyseia destanında Sakız Adası'nın yerini Lesvos'a.Psara(Psiria)'ya ve küçük Asya (Mimanda) sahillerine göre böyle belirtir.Sakız Adası Ege'nin Kuzey Doğu bölgesinde Lesvos've Samos(biz Türkler bu adaya Sisam diyoruz) Geçen yıldan beri görmek istediğim  Çeşmenin hemen karşısında olan bu adayı en nihayet bu sene gördüm.Sakız Adasına hem deniz hem de hava yoluyla ulaşılabiliyor.Çeşmeden feribotla deniz yolculuğu çok zevkli ve yaklaşık 45 dakika sürüyor.Bu adada sakız ağaçlarından sakız çıkarıldığı için sadece Türkler Sakız Adası diyor.Dünyada tanınan ismi Chios(kios diye okunuyor.)Karşı kıyıya vardığımda adanın sıcakkanlı ve samimi insanları sayesinde kendimi hiç de yabancı bir ülkeye gelmiş gibi hissetmedim.Serbest zamanda adada dolaşırken karşılaştığım bir çok kişi bana calimera ( merhaba ) dedi ben de birkaç kelime Yunanca bilgim bir kaç kelimeden ibaret olduğu için ben de sohbeti İngilizce devam ettireyim dedim fakat yaşlıların çoğu İngilizce bilmediği için bundan sonra sohbet vücut dilinde birbirimize bir şeyler anlatmaya çalışarak geçti.Bir şekilde anlaştık ve bu sayede Osmanlılar'dan kalan çok güzel bir hamamın fotoğrafını çekebildim.



17 yüz yıla ait ,20. yüz yılın başlarına kadar halka açık olan daha sonra kazanınca yağmalanan şimdilerde ise tekrar arkeolojik eserleri koruma tarafından restore edilen Osmanlı Hamamı.Açılmadığı için içini göremedim.Bilinen bir yanlış da adaya girerken vize istenmediği.Sadece yeşil pasaport sahiplerinden vize istenmiyor.Ne yazık ki Kıbrıs Türk kesimi vatandaşları adaya alınmıyor.Tarihte yaşanan acı olaylar,uygulanan yanlış politikalar ve yıllarca süren ön yargılar yüzünden birbirine bu kadar benzeyip de düşman olan başka iki millet yoktur dünyada.Sakız Adası mis kokulu,şifa verici damla sakızlarıyla ünlü.Damla sakızını toplamak çok zor ve zahmetli.Bir sakız ağacından sakız toplanabilmesi için ağacın en az yedi yaşında olması gerekiyor.Sakız ağacının kökü 25 m derinliğe kadar iniyor ve adada esen Güney rüzgarları bu ağacın büyümesini sağlıyor.Damla sakızı ilk defa Avrupalı gezginler sayesinda M.S 10.yüzyılda dünyaca ün kazanmış ve düzenli olarak kullanılması 14.y.y'da adayı işgal eden Cenevizliler satışını tekellerinde tutuyormuş daha sonra Osmanlılar ve son olarak ada halkı  bağısızlığını kazanınca adalıların eline geçmiş.

                                
                 
                               
                                                          Sakız ağaçları                                       
 Adada bir çok köy bulunuyor.Bu köylerden en ilginç olanı Pirgi köyü.Bu köyün evlerinde değişik bir kazıma tekniği kullanılarak evlerin dış cepheleri süslenmiş.Köye farklı bir hava katan bu dış cephe süslemeri Pirgi dışındaki hiç bir köyde görülmüyor.
                     
                                 

                                  
                                 



                           

                            
Bu arada bu köyde aynı Türkiyedeki gibi bir bakkal görmek beni gerçekten çok şaşıttı.Dayanamayıp bakkala girdim bizdeki bakkallardan tek farkı sakız ile yapılmış bir çok ürünün bakkalda satılması.Sakızlı likörden tutunda sakızlı simide kadar bir çok ürün mevcut.Bu arada sakızlı likörün tadı çok güzel.
                                            
                                                             
                                                                          Mesta Köyü

 Sakız Adasında toplam 64 köy bulunuyor.Mesta köyü çok şirin bir köy bu köydeki evler Cenevizliler tarafından inşa edilmiş sokaklar çok dar ve köyün evleri arasındaki hava akışı çok iyi olacak şekilde inşa edilmiş.Evlerde kullanılan taşlar evin içini yazın serin kışında sıcak tutuyor.En ilginç olanı ise tam ortadan geçen eskiden kanalizasyon sistemi olan taşları tam zıt yönde takip ettiğinizde geldiğiniz yere dönüyorsunuz bu sayede dar sokaklarda kaybolmanız imkansız.

                                  



                                   

                                   
Adada denizcilik ve deniz ticareti antik çağlardan beri gelişerek adanın ekonomik ve kültürel açısından gelişmesinde önemli bir rol oynamış.Sakız AdasıM.Ö 2.yüzyılda Bizanslıların hakimiyetine geçmiş.Bizanslılar  adayı savunmak için bir çok kale inşaa etmişler.Daha sonra ada Cenevizlilerin ve Osmanlıların hakimiyetine geçmiş.Ada halkı 1912 yılında özgürlüğüne kavuşmuş.Bizanlılardan önce ise adada İyonlular,Makedonlar,Romalılar yaşamış.
               
                           
      Bizans dönemine ait olan şehrin kalesi Sakız Adası'nın kuzeyi boyunca uzanıyor.

                           

Abdülhamid Çeşmesi 1091 yılında restore edilmiş.Sakız adasının merkezinde asırlık çınar ağacının altında .
                              


Deniz kenarındaki kafeler ve barlar aynı İzmir kordon boyunu anımstıyor.Bu caddenin adı Leotorusus (Ege) caddesi.Adada bir de üniversite bulunuyor.Adalılar siesta yaptıkları için öğlen saat öğlen iki ve beş arası tüm dükkanlar,kafeler ve barlar kapalı.Sokaklarda terk edilmiş gibi hiç kimseye rastlayamazsınız.Hayat saat beşten sonra tekrar kaldığı yerden devam ediyor.Deniz ürünleri çok taze ve fiyat bakımından  adaya gelen turisler için çok uygun.Çünkü onların para birimi de Euro.Ben fiyatları Türk parasına göre hesaplayıp her şeyi yaklaşık 3 lira ile çarptığım için bayağı bir acı çektim.Kalamar ve Yunan salatasını Türk salatasından ayıran en büyük özellik salatanın üzerinde büyük bir parça peynir  bulunması ve yaklaşık üç parmak zeytinyağıyla servis edilmesi. gerçekten çok lezzetliydi bu acıya değdiğini düşünerek yedim.Bir de buraya özel Mastello peyniri var.İnanamayacaksınız ama kızartıldıktan sonra servis ediliyor ve üzerine limon sıkılarak yeniyor.Biraz yağlı ama çok lezzetli.
  
                            
                                              
                                                                 Mastello Peyniri
                                             
                                                                             Kalamar

                                             
                                                                       Yunan salatası
                   

                  
                                                                 
 Sakız adasını yılda yaklaşık 150 bin Türk ziyaret ettiği için buradaki üniversitelerde Türkçe ders olarak öğrenmek isteyenlere öğretiliyormuş.Bize servis yapan garson çok iyi Türkçe konuşuyordu.Ayrıca bize hem İngiilizce hem de Türkçe menü getirdi.Grup olarak geliyorsanız hesabı grup olarak alıyorlar.Bu da şu demek siz yemeğinizi bitirseniz bile diğerleri bitirmeden hesabı almıyorlar.Tam üç dilde hesap istememe rağmen hesap ancak 45 dakika sonra getirildi.Bir ara hesabı ödemeden mi kalksam diye düşündüm.
                                           

                                           

Adada Sosyal Hayattan Kesitler:

Bir gümrük memuru 900 Euro maaş alıyor.Bu aldığı maaş krizden önce 2500 Euro civarındaymış.

 Adalılar Frappe adı verilen bir çeşit kahve içiyorlar.Bu kahve nescafeyi soğuk suyla ve biraz şekerle karıştırıp blenderdan geçirip içine buz kalıpları atılarak içilen bir kahve.Bir de Yunan kahvesi var.Türk kahvesi gibi pişiriliyor.Bu aslında bildğimiz Türk kahvesi.

  Nişan, düğün ve tüm ev eşyaları gibi tüm masraflar kız tarafına ait.Erkek sadece nişana ve düğüne katılıyor.Boşanmada ise erkek hiç bir hak iddaa edemiyor.Ceketini alıp evi terk ediyor.

 Her erkek  askerliğini kendi köyünde yapıyor.Sabahları asker ocağında nöbetini tutuyor.Nöbeti bittikten sonra ailesinin yanına dönüyor.Devlet bu sayede bir asker için yatak ve yiyecek masrafından kurtulmuş oluyor.

 Doğum günlerini farklı kutluyorlar.Doğum günü yok isim günü var.Örneğin Aralık ayında doğan erkek ve kız çocuklarına verilen isimler hep aynı.Doğan çocuklara genelde büyükanne ve babalarının isimleri veriliyor.Aralık ayı geldi mi isim  günlerini ailedeki diğer büyüklerle beraber  kutluyorlar.Böylelikle ailenin yaşlılarına hürmet gösteriyorlar.

 Emekli olup doğduğunuz köye dönerseniz elektrik ve suyu yarı fiyatına ödüyorsunuz.Burada genellikle herkes emekli olduğunda kendi köyüne dönüyor.

 Adada yaşıyan bir ailenin aylık masrafı elektrik ve su dahil 90 Euro yaklaşık 270 Türk lirası.Adada yaşıyanlar elektirik ve suyu % 50 indirimli kullanıyorlar.                           

 Siesta zamanı saat öğlen 2 ile akşamüstü 5 arasında hiç kimse bu saatler arasında dışarı çıkmıyor.Çalışanlar işe saat 5'te başlayıp   öğlen ikiye kadar  işlerine devam ediyor.Daha sonra akşam beşten saat sekize kadar tekrar çalışıyorlar.

 Bir kadın kocası öldüğü zaman hayatının sonuna kadar siyah giyiniyor.Kadın tekrar evlenirse bu durum değişebiliyor.Karısı ölen erkek ise 45 gün boyunca koluna siyah kurdela takıyor.Daha sonra bu kurdelayı kolundan çıkarıyor.

  40 gün süren oruçları var.Oruçlu oldukları 40 gün boyunca  sadece et,süt,peynir,yumurta gibi hayvansal gıdaları yemiyorlar ve içki içmiyorlar.Diğer besinleri yemek serbest.Bu kırk günün son on günü boyunca sadece su ve kuru ekmek tüketiyorlar başka hiç bir şey yemiyorlar.Bu kırk günlük orucun bitiminde ,Paskalya Yortusunu kutluyorlar.

 Her Pazar ailenin  büyüklerini ziyaret ediyorlar ve onlarla birlikte yemeğe çıkıyorlar.

 Tüm eğlence mekanları akşamüstü saat 5'ten sabaha kadar açık.
  

                            

 Adayı bir rehber eşliğinde gezerseniz adanın sadece Kuzey bölümünü ve iki köyü görebilirsiniz.Eğer araba kiralarsanız ve yanınızda bu adayı bilen bir arkadaşınızla gezerseniz hem adanın Kuzeyini hem de Güneyindeki muhteşem güzellikteki kıyıları ve köyleri görebilirsiniz.Ben feribotta yer bulamadığım için adanın Güney bölümüne gitme şansını kaçırdım.Sadece Kuzey bölümünü görebildim.Kültürel,geleneksel zenginlikleri,doğal güzellikleri ve sıcak insanlarıyla gerçekten görülmeye değer Ege denizinin incisi bir ada.
                                   











23 Mart 2014 Pazar

Değişim


Hiç bir şey eskisi gibi değil.Her şey çok hızlı bir biçimde değişti.Bizler kendimizde meydana gelen bu değişimin çok sonra farkına vardık.Çevremiz,ailelerimiz ve sevdiğimiz arkadaşlarımız bu değişimden nasibini aldı.İnce bir elekten geçirdi zaman ve olaylar onları.Kimileri döküldü.Tanıdığını zannettiğimiz arkadaşlarımızın çok farklı yönlerini görüp şaşırdık.Kimilerinden beklemediğimiz yardımları ve hoşgörüyü gördük.Kimilerini hiç tanımadık,tanıyamadık.Gariptir ki eskiden dökülenler için üzüntü duyardım.Şimdi ise hiç bir şey hissetmiyorum onlar için.Bu iyi bir şey mi değil mi karar veremedim.Biraz hayata ara verip dinleyebilseydik nasıl olurdu?Olaylara daha farklı bakabilirmiydik arkadaşlarımıza gereken hoşgörüyü gösterebilirmiydik bilemiyorum.Söylenen sözler yüreklerde kapanmayacak yaralar bıraktı.Hayatın ve olayların bu kadar hızlı değişmesi soluk alma fırsatı bulamamak iyi bir şey değil..Hayatı kökten değiştirecek kararlar almadıkça bu böyle devam edip gidecek.Yapılabilecek en iyi şey iyiyi düşünmek ve o kadar sıkıntının içinde imkansızı düşlemektir.Aslında hayat çokça düş kurmaktır.Bazı şeyler sen öyle düşlediğin için güzeldir.Bazen düşlerin bir süre sonra gerçeğe dönüşür..Bir kitap okursun bir film izlersin .O filmdeki veya kitaptaki kahraman gibi düşünürsün bazen empati kurarsın onunla.Filmler,kitaplar hep bu düşlerin ürünüdür.Özünde insan olduğu için bizi bize anlattığı için güzeldir.Değişen dünyada daha yalnızız artık.Kıskançlıklara,çıkar çatışmalarına hırslara yenik düştü en iyi arkadaşlıklar.Yine de sen kendinden vazgeçsende senden vazgeçmeyen sevdikleri,arkadaşları olmalı insanın.Aslında onların  başka bir yerde var olduğunu hissederek ,zaman ve mekan buluşturmamıştır diye düşünerek avunmalı,avutmalı kendini insan.Kim bilir belki bir gün tüm bu düşler gerçek olur.






21 Şubat 2014 Cuma

Bir Dünya Mirası Safranbolu Evleri

Çok uzun zaman oldu yazmayalı aylar geçti.Yapılması gereken o kadar çok şey vardı ki bir türlü vakit bulup bilgisayarın başına oturamadım.Hep bir şeyler eksik kalmış gibi bir duyguya kapıldım.Bütün bu akıp giden zamanda bir kaç saat çalıp kendime vakit ayırmak ,düşünmek ve hayata neler kattığıma bakmak için yeni kararlar aldım ama hepsi öylece havada kaldı.Aldığımız kararlarda yüreğimizi ortaya koymadığımız sürece onlar karar olarak kalacak bir kez daha anladım.Yazmak terapi gibi bir şey benim için bütün bu hayatın koşuşturması ve bitmek bilmeyen işleri içerisinde.Daha önce yazmak isteyip de bir türlü yazamadığım bir yazı bu.Safranboluyu gördüğümde bir kent hem tarihi hem de günümüzü bu kadar güzel mi yansıtır?Safranbolu için verilecek cevabım evet.Yüzlerce yıllık bir süreçten geçerek günümüze kadar gelebilmiş Türk Kültürünü yansıtan ahşap kokulu Safranbolu evleri karşısında büyülenmemek içten bile değil.Bu evler 1994 yılı sonunda UNESCO dünya mirası listesine alınmış iyiki de alınmış bu sayede kendine özgü geleneksel yapısını koruyarak günümüze kadar gelebilmiş.    

Misafir Odası










Safranbolu Evi Oturma Odası



 Batı Karadeniz gezimizin ilk durağıydı Safranbolu.Kent sırasıyla Hititler,Frigler,Lidyalılar,Persler ,Romalılar ve Osmanlılara ev sahipliği yapmış.14. Yüzyılda Osmanlı Devletinin eline geçince Osmanlılar Yörükan-i Taraklı olarak bilinen çok sayıda Türkmen göçebeyi bu kente yerleştirmişler.Şehrin ismi bu dönemden sonra Taraklı Borglu ve Borlu olarak adlandırılmış .18. Yüzyılda Zağfiran Bolu olarak değişmiş zamanla Zafiran Bolu olmuş.En son olarak Zafiranbolu ve Safranbolu olarak değişmiş.Şehrin girişinde Hıdırlık Tepesi olarak bilinen bir seyir tepesi var.Bu seyir tepesinden tüm şehri seyretmek çok keyifli.Safranbolu evlerinin mimarisi birbirinin güneşini kapatmayacak şekilde yapılmış.Bu mimari sayesinde hem tüm Safranbolu evleri güneşi görüyor hem de birbirinin güneşini kapatmıyor.
Cinci Hoca Hamamı


Şehrin içinde Cinci Hoca hamamı denilen tarihi bir hamam var.Hamam yapılırken sabah,öğlen ve akşam çalışan ustalar birbirlerinden haberdar olmadıkları için her gelişlerinde hamamın tamamlandığını görmüşler.Bunu yapanın cinler oldunu zannettikleri için işçiler bu hamama bu ismi vermişler.Cinci hoca hem han hem de hamam olarak yapılmış.Hanın içinde kafe ve restoranda var.Şehri gezip yorulanlar bu tarihi mekanda yorgunluk kahvelerini keyifle yudumlayabilir.Safranbolu tarihi ile olduğu kadar  doğal güzellikleriyle de büyüledi beni.Doğayla içiçe vakit geçirmek isteyenler İncekaya Kanyonunda gezebilir.Ayrıca Sadrazam Izzet Paşa tarafından şehrin su ihtiyacını karşılamak için yaptırılan İncekaya su kemerini görülebilir.Safranbolu'da beni gerçekten çok etkileyen gördüğüm zaman şaşkınlığımı gizleyemediğim iki yer daha var bunlardan birisi Mencilis(Bulak)mağarası diğeri de Kristal  yada Cam Teras olarak adlandırılan yer. Mağaraya Mencilis ismi Romalılar tarafından verilmiş.Mağara Bulak köyünde olduğu için köylüler Bulak diyorlar.Mağara bu yüzden iki isimli.Mencilis Bulak mağarasının uzunluğu 6 km fakat yalnız 400 metrelik bölümü ziyarete açık.Mağaranın içinde dünya harikası sarkıt ve dikitler görülmeye değer.Bu kadar güzel sarkıt ve dikitler görmek için (abarttığımı zannetmeyin) önce 40 yada 50 basamak merdiven çıkmak gerekiyor .Mağaranın girişine yakın son 10 basamak çok dik bu yüzden merdivenlerde biraz oturup dinlenmek gerekiyor.Bu basamaklardan sonra ulaşılabiliyor bu mağaraya.Mağaranın içi ile dışarısı arasında epeyce bir ısı farkı var.Her güzelliğin bir bedeli var diyerek tırmandım bu dik merdivenleri . Mağaranın girişine geldiğimde soluk soluğa kaldım ama içeriye girince bütün yorgunluğumu unuttum bu güzellik karşısında .Biraz üşüdüm ama olsun gördüklerime değdi.Kristal Teras (halk Cam Teras diyor.)Tokatlı Kanyonun üzerinde yerden 80 metre yüksekliğinde yapılan bir seyir terası.Terasın özelliği zeminin cam olması yani üzerine çıktığınızda Kanyonu ayağınızın altındaki camdan seyedebiliyorsunuz ve yüksekliği birebir hissediyorsunuz.Bu terasta çok fazla duramadım çünkü bu kadar fazla yüksekliği hissetmek beni korkuttu.Fotoğraf dahi çekemedim.Burada yayınladığım Kristal Terasın fotoğrafları Çiğdem Ünver tarafından çekildi.Fotoğraflarını benimle paylaştığı için arkadaşıma teşekkür ediyorum.Güzel doğası ,tertemiz havasıyla tarih kokan bu kenti gezdim .Safran lokumunu ve Peruhi diye adlandırılan oraya özgü bir çeşit mantıyı yedim.Buram buram tarih kokan bu şehri çok sevdim.                                                                                                                                        

Hıdırlık Seyir Tepesi

Mencilis Bulak





Tokatlı Kanyonu



Kristal Teras(Cam Teras)



İncekaya Su Kemeri