Sayfalar

24 Ekim 2013 Perşembe

Çeşm-i Cihan Amasra

Batı Karadeniz Bölgesinde Bartın iline bağlı doğayla tarihin iç içe geçtiği Türkiyenin en güzel ilçelerinden birisi Amasra.İlçe M.Ö 3.yüzyıla kadar Sesamos adıyla anılmış Amasralıların söylediklerine göre Sesamos ismi Boztepe yamaçlarını örten susam çiçeklerinden geliyor.M.Ö 4.yüzyılda Hellenistik çağda yaşamış olan Prenses Amatrist bu güzel kente yerleşine bu kentin ismi Amasra olarak anılmaya başlamış.Kraliçe Amatristen sonra kent korsanlar tarafından yağmalanmış daha sonra burayı Romalılar ele geçirmiş ve Roma uygarlığı  500 yıl kadar hüküm sürmüş Karadenizin incisi olan bu kentte.Roma uygarlığından sonra ise Cenovalılar  ele geçirmiş bu kenti.17  Ekim 1460'ta Karaların Sultanı ,iki denizin Hakan'ı İstanbul Fatihi ikinci Mehmet Amasra kalesini Cenovalılardan almış.Fatih bu kenti gördüğünde büyülenmiş ve kale komunatınına haber göndererek bu kadar güzel bir yere zarar vererek almak istemem kalenin anahtarını bana getirin demiş ve kale komutanı anahtarı Fatih'in bulunduğu tepeye getirmiş ve kent savaşmadan zaptedilmiş.Fatih Sultan Mehmet şehre ilk defa girdiğinde Bakacak tepesinden şehri seyrederek lalasına "Lala, lala Çeşm-i Cihan (Dünyanın gözbebeği ) bu mu ola" dediği için Amasra Çeşm-i Cihan olarak anılıyor.Dokuz günlük Kurban Bayramını değerlendirmek için dört gün süren Batı Karadeniz turuna katıldım.İzmirden otobüsle tam on iki saat süren yorucu ve bir o kadar da eğlenceli geçen otobüs yolculuğundan sonra ikinci durağım Amasraydı ve de bu şehri Fatih'in baktığı tepeden görünce büyülenip ilk sırayı alıp yazmak istedim.Amasrayı gezmeğe şehrin girişindeki müzeden başladık.Müzede tarihi kentin kuruluşundan itibaren çıkarılan bir çok antik antik eser bulunuyor.(Müze gezmeyi seven biri olarak bir hatırlatma yapmak istiyorum elinizde müzekart yoksa maximum kredi kartı ile  bir ay boyunca  tüm Turizm ve Kütür Bakanlığına bağlı müzelerde müzekart olarak kullanılabiliyor.)
Şehrin içindeki Amasra kalesi ilk kez Romalılar döneminde,bugün ayakta duran surları ise Bizanslılar döneminde yapılmış.M.S 14. ve 15. yüzyıllarda Cenovalılar tarafından ön duvarları ve kapıları yapılarak daha iyi savunmaya alınmış.Amasra Kalesi Ortaçağ havasını günümüze yansıtan en güzel eserlerden birisi.Yurdum insanı ne yazık ki kalenin içine çirkin betonerme evini yapmış.Kalenin içine ev yapan bir zihniyet dünyada sadece Türkiyede vardır herhalde.Tarihe ve doğaya verdiğimiz zararbinanılmaz boyutta bu tür şeyleri görünce gerçekten çok üzülüyorum.Kendi tarihine ve doğasına sahip çıkmayan bir millet gelecek kuşaklara neyi miras bırakacak.
Amasra Kalesine çıkarken çok ilginç bir evin önünden geçtik.Ev sahibi yaratıcılıkta son noktaya ulaşarak  eski botlarının teklerini ,eski çantalarını hatta eski bir elektrik süpürgesinin alt kısmını saksı olarak kullanarak bunların içlerine çiçekler dikmiş evin önünde o kadar ilginç bir görüntü oluşmuş ki bu post-modern saksıların fotoğraflarını çekmeden evin önünden ayrılmak istemedim.


Kaleyi gezdikten sonra Boztepe denilen denize hakim  bir tepeye tırmandık.Burada ağlayan ağaç adında yaklaşık 300 yaşında uzun ince bir selvi ağacı var.Bu ağacın yılda iki kez ağladığını söylediler.Ağaç denizden aldığı nemi bünyesinde topluyor ve yaprakları çiselendiği için Nisan ve Mayıs aylarında ağlama şeklinde damlalar oluşturuyormuş.Aslında şu sıralar yanlış politikalar yüzünden ülkemizdeki bütün ağaçlar ağlıyor.Bu ağaçlar bir daha güneşi göremeyecekler,dallarında kuşlar cıvıldayıp yuva kuramayacak,güzel meyveler sunamayacak,sıcaktan bunalmış bir kişi gölgesinde oturup soluklanamayacak, güneşi dallarının arasından hissedemeyecek ve yorgun ruhlar altında oturup kitap okuyamayacak ne yazıkki.

9.yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılan bir şapel (küçük kilise)var.Bu şapelde 13.yüzyıla kadar ortodoks ayinleri yapılıyormuş.Fatih Sultan Mehmet Amasrayı alınca kaleye yerleşen Müslüman Türkler işlevsiz kalan kiliseyi korumaya çalışsalar da şapel zamana yenik düşüp harap olmuş.Ziyarete kapalı olduğu için şapelin içini gezemedik.Amasrada yerli ve yabancı turistler için bir çok küçük pansiyon ve otel bulunmakta.Burası aynı zamanda bir balıkçı kasabası mevsimine göre istediğiniz balığı seçiyorsunuz tutulan balıklar deniz kenarındaki lokantalarda pişiriliyor yanında getirilen Amasra salatası ise gerçekten bir sanat eseri güzelliğinde.Amasrada yenen balığın lezzeti hiç bir balık lokantasında bulunamaz.


Bu güzel balık ziyafetinden sonra ağaç oyma ve tel kırma işlerinin satıldığı Çekiciler çarşısını dolaşıp bir kaç hediyelik eşya almayı da ihmal etmedim.Amasrada olta balıkçılığı yapılan bir mendirek bulunuyor.Oltasını kapan bu mendireğe gelip balık tutmanın keyfini çıkartıyor.Amasrada görmek istediğim şeylerden biriside deniz feneriydi.Deniz fenerlerine karşı ayrı bir tutkum var. En büyük hayalim küçük bir sahil kasabasında ,bir deniz fenerinde yaşamak.Deniz fenerleri bana  fırtınalı bir denizde karaya yanaşmaya çalışan bir gemi gibi en umutsuz anlarda tutunmaya çalıştığımız umut ışığını çağrıştırıyor.Denize doğru uzanan bir burun ve burnun yanında iki koy Çeşm-i Cihan Amasrayı gezmeye doyamadım.Burası her mevsim farklı güzellikler yaşanabilecek bir kent.Kim bilir belki bu Çeşm-i Cihanı bir kere daha ziyaret ederim.Hayal etmesi bile çok güzel.Eğer şimdiye kadar gezip görmediyseniz mutlaka gidip görün.








1 yorum: