Sayfalar

24 Ekim 2013 Perşembe

Çeşm-i Cihan Amasra

Batı Karadeniz Bölgesinde Bartın iline bağlı doğayla tarihin iç içe geçtiği Türkiyenin en güzel ilçelerinden birisi Amasra.İlçe M.Ö 3.yüzyıla kadar Sesamos adıyla anılmış Amasralıların söylediklerine göre Sesamos ismi Boztepe yamaçlarını örten susam çiçeklerinden geliyor.M.Ö 4.yüzyılda Hellenistik çağda yaşamış olan Prenses Amatrist bu güzel kente yerleşine bu kentin ismi Amasra olarak anılmaya başlamış.Kraliçe Amatristen sonra kent korsanlar tarafından yağmalanmış daha sonra burayı Romalılar ele geçirmiş ve Roma uygarlığı  500 yıl kadar hüküm sürmüş Karadenizin incisi olan bu kentte.Roma uygarlığından sonra ise Cenovalılar  ele geçirmiş bu kenti.17  Ekim 1460'ta Karaların Sultanı ,iki denizin Hakan'ı İstanbul Fatihi ikinci Mehmet Amasra kalesini Cenovalılardan almış.Fatih bu kenti gördüğünde büyülenmiş ve kale komunatınına haber göndererek bu kadar güzel bir yere zarar vererek almak istemem kalenin anahtarını bana getirin demiş ve kale komutanı anahtarı Fatih'in bulunduğu tepeye getirmiş ve kent savaşmadan zaptedilmiş.Fatih Sultan Mehmet şehre ilk defa girdiğinde Bakacak tepesinden şehri seyrederek lalasına "Lala, lala Çeşm-i Cihan (Dünyanın gözbebeği ) bu mu ola" dediği için Amasra Çeşm-i Cihan olarak anılıyor.Dokuz günlük Kurban Bayramını değerlendirmek için dört gün süren Batı Karadeniz turuna katıldım.İzmirden otobüsle tam on iki saat süren yorucu ve bir o kadar da eğlenceli geçen otobüs yolculuğundan sonra ikinci durağım Amasraydı ve de bu şehri Fatih'in baktığı tepeden görünce büyülenip ilk sırayı alıp yazmak istedim.Amasrayı gezmeğe şehrin girişindeki müzeden başladık.Müzede tarihi kentin kuruluşundan itibaren çıkarılan bir çok antik antik eser bulunuyor.(Müze gezmeyi seven biri olarak bir hatırlatma yapmak istiyorum elinizde müzekart yoksa maximum kredi kartı ile  bir ay boyunca  tüm Turizm ve Kütür Bakanlığına bağlı müzelerde müzekart olarak kullanılabiliyor.)
Şehrin içindeki Amasra kalesi ilk kez Romalılar döneminde,bugün ayakta duran surları ise Bizanslılar döneminde yapılmış.M.S 14. ve 15. yüzyıllarda Cenovalılar tarafından ön duvarları ve kapıları yapılarak daha iyi savunmaya alınmış.Amasra Kalesi Ortaçağ havasını günümüze yansıtan en güzel eserlerden birisi.Yurdum insanı ne yazık ki kalenin içine çirkin betonerme evini yapmış.Kalenin içine ev yapan bir zihniyet dünyada sadece Türkiyede vardır herhalde.Tarihe ve doğaya verdiğimiz zararbinanılmaz boyutta bu tür şeyleri görünce gerçekten çok üzülüyorum.Kendi tarihine ve doğasına sahip çıkmayan bir millet gelecek kuşaklara neyi miras bırakacak.
Amasra Kalesine çıkarken çok ilginç bir evin önünden geçtik.Ev sahibi yaratıcılıkta son noktaya ulaşarak  eski botlarının teklerini ,eski çantalarını hatta eski bir elektrik süpürgesinin alt kısmını saksı olarak kullanarak bunların içlerine çiçekler dikmiş evin önünde o kadar ilginç bir görüntü oluşmuş ki bu post-modern saksıların fotoğraflarını çekmeden evin önünden ayrılmak istemedim.


Kaleyi gezdikten sonra Boztepe denilen denize hakim  bir tepeye tırmandık.Burada ağlayan ağaç adında yaklaşık 300 yaşında uzun ince bir selvi ağacı var.Bu ağacın yılda iki kez ağladığını söylediler.Ağaç denizden aldığı nemi bünyesinde topluyor ve yaprakları çiselendiği için Nisan ve Mayıs aylarında ağlama şeklinde damlalar oluşturuyormuş.Aslında şu sıralar yanlış politikalar yüzünden ülkemizdeki bütün ağaçlar ağlıyor.Bu ağaçlar bir daha güneşi göremeyecekler,dallarında kuşlar cıvıldayıp yuva kuramayacak,güzel meyveler sunamayacak,sıcaktan bunalmış bir kişi gölgesinde oturup soluklanamayacak, güneşi dallarının arasından hissedemeyecek ve yorgun ruhlar altında oturup kitap okuyamayacak ne yazıkki.

9.yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılan bir şapel (küçük kilise)var.Bu şapelde 13.yüzyıla kadar ortodoks ayinleri yapılıyormuş.Fatih Sultan Mehmet Amasrayı alınca kaleye yerleşen Müslüman Türkler işlevsiz kalan kiliseyi korumaya çalışsalar da şapel zamana yenik düşüp harap olmuş.Ziyarete kapalı olduğu için şapelin içini gezemedik.Amasrada yerli ve yabancı turistler için bir çok küçük pansiyon ve otel bulunmakta.Burası aynı zamanda bir balıkçı kasabası mevsimine göre istediğiniz balığı seçiyorsunuz tutulan balıklar deniz kenarındaki lokantalarda pişiriliyor yanında getirilen Amasra salatası ise gerçekten bir sanat eseri güzelliğinde.Amasrada yenen balığın lezzeti hiç bir balık lokantasında bulunamaz.


Bu güzel balık ziyafetinden sonra ağaç oyma ve tel kırma işlerinin satıldığı Çekiciler çarşısını dolaşıp bir kaç hediyelik eşya almayı da ihmal etmedim.Amasrada olta balıkçılığı yapılan bir mendirek bulunuyor.Oltasını kapan bu mendireğe gelip balık tutmanın keyfini çıkartıyor.Amasrada görmek istediğim şeylerden biriside deniz feneriydi.Deniz fenerlerine karşı ayrı bir tutkum var. En büyük hayalim küçük bir sahil kasabasında ,bir deniz fenerinde yaşamak.Deniz fenerleri bana  fırtınalı bir denizde karaya yanaşmaya çalışan bir gemi gibi en umutsuz anlarda tutunmaya çalıştığımız umut ışığını çağrıştırıyor.Denize doğru uzanan bir burun ve burnun yanında iki koy Çeşm-i Cihan Amasrayı gezmeye doyamadım.Burası her mevsim farklı güzellikler yaşanabilecek bir kent.Kim bilir belki bu Çeşm-i Cihanı bir kere daha ziyaret ederim.Hayal etmesi bile çok güzel.Eğer şimdiye kadar gezip görmediyseniz mutlaka gidip görün.








30 Eylül 2013 Pazartesi

Arada Bir Yerde



"Zaman direklere çarpar.Kalakalırız.Duygudan yoksunuzdur,insanın gövdesini ayakta tutan alışkanlıkların iskeletidir.O da bomboştur zaten." İngiliz Edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Virginia Woolf  yetmiş yıl önce söylemiş bu sözleri.Kalabalıklar içinde var olmak istemiyorum şu aralar başka bir evrene ya da zamana gitmek mümkün olsaydı giderdim hiç düşünmeden. Derinlerde bir yerde kendime ulaşıp yine kendimi bulup ,yalnızlaşıyorum .Kendimle hiçlik arasında kalıyorum.Arafta kalmak gibi  sanki bu.Uzun bir bekleyiş olacak .Bu yorgun ruhla bu bedenin içinde kayboldum yeni yolları deneyecek cesaretim yok. Zaman olmadan yaşamak nasıl olurdu acaba .Zamansız kalmak saate bakmadan yaşamak özgürleştirir miydi bizleri?Bazılarımız bu kadar duygusal algılamasaydık bu dünyayı hayat daha mı kolay olurdu.?Ya da unutmak istediğimiz duyguları bir bilgisayarın klavyesine basarak silip sistemimizi yeni bir zamana yükleyebilseydik nasıl olurdu hayat? Eternal Sunhine of the Spotless Mind(Sil Baştan diye çevrilmiş) filminde olduğu gibi her şey silinip yeni  baştan başlasaydı aynı  hayatları yaşar mıydık?Aynı duygular bizi hiçliğe sürükler miydi?Evet ben aynı hayatı yaşardım. Neden mi?Bazen metroda ya da otobüste birisi  yanıma oturur  ben bir şey söyleyemeden konuşur ben konuşmak istemem ama hayır da diyemem sorularıyla bunaltır  beni. İçimden bu an geçsin diye dua ederim adeta veya bir toplantıda yada bir seminerde ben birisinin yanına otururum işte bu his  bu çekim kuvveti derim konuşmak isterim ama konuşamam sonra herkesi ve herşeyi görmezden gelirim.Birincisine hayır diyemediğin için harcanan zaman diğerinde kaçırılan fırsat bu böyle devam eder.Arada bir yerdeyim.Şu aralar saate bakmadan zamansız bir şekilde öylece yaşayasım var.




22 Eylül 2013 Pazar

Gediz Deltası(İzmir Kuş Cenneti)

 Bir hafta daha bitti günler o kadar çabuk ve hızlı geçiyor ki bu koşuşturma içerisinde hep bir şeylere yetişmek telaşıyla farkına bile varamadan belki de hayatımın en güzel günleri elimden kayıp gidiyor.Yorucu ve mutsuz geçen bu haftaya mola verebilmek ve bu tekdüze geçen  temponun içerisinde biraz olsun yaşadığımı hissedebilmek için Izmir Kuş Cennetini ziyaret ettim.Uzun bir yürüyüş yapmak,güneşin batışını izlemek,rüzgarın esintisini  hissetmek o kadar güzel ki yaşadığı mutsuzlukları hemen unutuyor insan.Burayı sevimli kılan değişik türdeki bir çok kuş ve sessizlik.İnsan elinin değmediği güzelliklere hasret kalan bir kaç Tepeli Pelikan ve Flamingo görünce sevinen  şehirli insan modeli diyebiliriz buna.İzmir Kuş Cenneti yüzlerce kuş türü ve diğer canlılar için eşsiz bir doğal yaşam alanı.Gediz Deltası adını aldığı Gediz Nehrinin taşıdığı alüvyonlarla  30.000 hektardan daha büyük sulak alana sahip.Burada tatlı ve tuzlu su balıkları da yaşamını sürdürüyor . 1999 yılında 1.derece doğal sit alanı ilan edilmiş.Delta nadir kıyı ve deniz kuşları açısından uluslararası öneme sahip.İzmir Kuş cenneti Tepeli Pelikan ,Küçük Karabatak ,Sibirya Kazı,Küçük Kerkenez (bu kuşu hayatımda ilk defa Seferihisar'ın Payamlı beldesinde gördüğümde çok şaşırmıştım.Beslediğimiz kanaryayı yemek için kafese saldırmıştı.Öylece saatlerce bahçedeki erik ağacının tepesinde beklemişti.Kardeşimle  bahçeden zorla kovmuştuk ilk kez bu kadar yakından görmüştük bu kuşu ve insanlardan korkmayan bir kuş olmasına bir o kadar da şaşırmıştık ),pembe kanatlı flamingolar gibi yaklaşık 800 kuş türüne ev sahipliği yapmakta.Ayrıca kara leylek ve kum kuşunun Türkiye'de bilinen tek kışlama alanı bu delta.Kuş cennetine gelen ziyaretçiler için burada ziyaretçi merkezi bulunuyor. Ziyaretçi merkezinin içinde küçük bir konferans salonu ve sergi salonu var.






Arabanızı ziyaretçi merkezine yakın bir yere bıraktıktan sonra hem yürüyüş yapmak hem de  kuşları görebilmek için yola devam edebilirsiniz.Ziyaretçiler için burada üç farklı rota var.Sarı Rota,Mavi Rota ve Yeşil Rota.Sarı rota 20 km olup araç trafiğine kapalı .Ziyaretçiler bu rotayı yürüyerek,yanlarında getirdikleri bisikletlerle ya da Kuş Cennetine ait akülü araçla gezip görebilir.Kuşların üreme dönemi olan 1 Nisan-15 Temmuz tarihleri arası bu rotaya girilmesi yasak.Bu rotada Üçtepeler,Uçak Tavası,Homa Dalyanı,Kırdeniz Dalyanı,tatlı su habitatları ve Çamaltı Tuz işletmesine ait tuz tavaları olmak üzere Gediz Deltası'nın canlılar için farklı yaşam ortamları sunan pek çok bölgesi ziyaret edilebilir.Yeşil Rotaya ise Sarı Rota'dan Orta Tepe'ye dönen yoldan girilerek 3 km mesafedeki Poyraz Tepeye kadar gidilebilir.İzmir Kuş Cennetinin en güzel manzarasının burası olduğunu söylediler.Mavi  Rota(Homa Dalyanı) doğal bir lagün olan Homa Dalyanına kadar olan bu rota gidiş dönüş toplam 10 km.Buraya ziyaretçi merkezinden Homa Dalyanı tabelası izlenerek varılabilir.







Flamingoları görebilmek için ben mavi rotayı tercih ettim.Dönerken epey yoruldum ama güneşin batışını izlemek tüm bu yorgunluğuma değdi doğrusu.






30 Ağustos 2013 Cuma

Bugün Benim Doğum Günüm

30 Ağustos Zafer Bayramımız ve doğum günüm kutlu olsun.Bayram çocuğu olduğum için her zaman kendimle gurur duymuşumdur çünkü böyle anlamlı bir günde  doğdum.Biraz da bu sebepten  hem 30 Ağustos Zafer Bayramını hem de kendi doğum günümü kutlayan bir yazı yazmak geldi içimden.İnsan kendi doğum gününü kendi kendine kutlar mı demeyin.İnsan denen varlık böyle tuhaf şeyler yapabiliyor.Oturup bu yaşa gelene kadar şu hayattan neler öğrendiklerimi değerlendirdim ve şöyle uzunca bir liste çıktı ortaya.

Yaşadığım şu ana kadar hayattan öğrendiklerim:

  • Mutluluğu uzaklarda aramak gerekmediği. Mutluluğun sevdiklerimiz ,arkadaşlarımız ,dostlarımız ve yüreğini bizimle paylaşan herkesle yaşadığımız anlarda olduğunu
  • Gerçek yaşın insanın hissettiği yaş olduğunu ve bazen içindeki çocuğu özgür bırakmak gerektiği
  • Sağlığın bize  Allah tarafından bahşedilen en büyük armağan olduğunu ve her nefeste bunun değerini bilmek gerektiği
  • İnsanın istesede kendini değiştiremeyeceğini ama zamanla yaşadığı olaylara karşı daha esnek bir yapı kazanabileceğini
  • Sakinlik ve dinginliğin insan ruhunu dinlendirip tazelediğini 
  • Kelimelerini değiştirdiğinde dünyanın da değiştiğini
  • "Hayal gücü her şeydir.Sizi bekleyen güzelliklerin önizlemesi gibidir.Hayal gücü bilgiden daha önemlidir"Albert Einstein'ın dediği gibi hayal gücünün bilgiden önemli olduğunu
  • Hata yapmak gerektiğini hiç hata yapmayan bir insanın yeni bir şeyler öğrenmediğini yani aslında gerçek anlamda hayatı yaşamadığını
  • Yürekten hissederek yapılanların her zaman doğru olduğunu.İnsanın yaşadığı deneyimlerin ve farkındalıkların bakış açısını genişlettiğini ve buna bağlı olarak görme alanının genişlediğini
  • Önyargılardan kurtulmanın Atomu parçalamaktan bile zor olduğu
  • Yapılan planların bir işe yaramadığını çünkü hayatın bizim için başka planları olduğunu
  • Kendini özel hissetmeyenin sevdiğinede kendisini özel hissettiremeyeceğini
  •  Olumlu düşünebilmek için çocukluktan itibaren getirilen çekirdek inançların kırılması gerektiğini bu inançlarının farkında olmayanın asla olumlu düşünemediğini
  • Saniyelerin ve dakikaların insan için bazen çok önemli olduğunu vebu dakikalarda hayatın değişebildiği(Sliding Doors filmini izledikten sonra böyle bir sonuca vardım.)
  • En zor okulun hayat okulu olduğunu ,hangi sınıfta olduğunun ,bir sonraki sınavın ne zaman olduğunu asla bilemediğin ve kopya çekemediğin çünkü kimsenin sınav kağıdının seninle aynı olmadığını
  • Marla Morgan'ın "Bir Çift Yürek" isimli kitabında dediği gibi kan ve kemik bütün insanlarda bulunur farklı olan yürek ve niyettir.
  • İnsanın her anının doğum günü gibi kutlu olduğunu ve bunu biriyleriyle  paylaşmanın iyi hissettirdiği
  • Hayatı bazen hafife alarak kaptan Jack Sparrow (Siyah İncinin Laneti filmi) gibi espiriler yapabilmek gerektiğini
  • "Ok ancak geri çekilerek atılır.Hayat seni zorluklarla geri çekiyorsa,seni daha büyük bir şeye fırlatacağı içindir.Nişan almaya devam et."Paul Coelho.Nişan almaya devam etmek gerektiği.                                                                                                                                             
Sanki hayatımı sorguladım bu yazımda bu maddeleri yazdıktan sonra aklıma Nietzhe'nin hayatı sorgulayan şu şiiri geldi okumaktan kendimi alıkoyamadım.

HAYAT...Gidene kal demeyeceksin. ..
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,yoksa değersiz olan hep
sen olursun...

Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama
sevgisini...
Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..

Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım.
Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine
Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım.


Bazen doğum günümüzü yanımızda kimse olmadan kendi kendimize kutlarız o zaman da elimizde yalnızca kitaplar,şarkılar,bir fincan kahve,bir parça çikolatalı pasta kalır.İyiki doğdum.
   










15 Temmuz 2013 Pazartesi

Rafting Sporu-İlk Defa Rafting Yapacaklara Öneriler

Rafting raft adı verilen botlarla debisi yüksek akarsularda yapılan bir spordur.Bu botlar ilk defa Amerika Birleşik Devletlerinde nehirlerde insan taşımak amacıyla kullanılmış daha sonra da ikinci dünya savaşında asker çıkartmak amaçlı kullanılmış.1972 yılında yine Amerika Birleşik Devletlerinde spor amaçlı kullanılmaya başlamış.İlk kez Münih Olimpiyat Oyunlarında spor olarak yer almış.Rafting sporunu insanın doğanın gücüne karşı gelmesi olarak tanımlayabiliriz.Raftçının (rafting sporu yapan kişi) olanca hızıyla akan nehirde kürekler yardımıyla kaya çarpmadan ve botu devirmeden yol almaktır.Herkes rafting yapabilir mi?Çok önemli bir rahatsızlığı olmayan (epilepsi,kalp rahatsızlığı ,kalp pili takılı olanlar,astım rahatsızlığı bulunanlar,hamileler hariç) yüzme bilen hemen herkes bu sporu yapabilir.Rafting sporu adrenalinin doruk noktasında yaşandığı bir spordur.Ben heyecana gelemem diyorsanız bu spora başlamınızı tavsiye etmem.Eğer adrenalin bağımlısıysanız Antalya Köprülü Kanyon sizi bu sporda tatmin etmeyecek burada rafting yaptıktan sonra daha zorlu nehirlerde rafting yapmak isteyeceksiniz.Ülkemiz akarsular açısından çok zengin olduğu için bir çok nehirde bu sporu yapmak mümmkün.Rafting sporu rafting turları düzenleyen şirketlerin sağladığı ekipman ve eğitmenler eşliğinde yapılıyor.Bu tur şirketleri size bu spor için gerekli ekipmanı ve rafting yapmadan önce  25-30 dakika süren bir eğitim sağlıyorlar.




Rafting aslında bir takım sporu.Raftlara 8-10 kişi biniyor.Bu yüzde raftlara bineceğiniz kişilerin tanıdık olması ya da bu kişilerin arkadaşlarınız olması bu zorlu yolculuğun keyifli geçmesi açısından önemli.

İlk Defa Rafting Yapacaklara Öneriler:

  • Rafting yapacağınız mevsim çok önemlidir.Bu sporu bahar aylarında yapacak olanlar neoprenden(ıslandığında çabuk bir şekilde kuruyup vücut ısısını koruyan)yapılmış ayakkabı ve kıyafetlerle botlara binmenizi öneririm.Aksi taktirde 5 yada 6 saat soğuk sularda mücadele etmek sizin için çok zor olabilir.Yaz aylarında sadece sandelet giymek yeterli olabilir.
  • Raftlara eğitmenlerle beraber biniliyor .Eğitmenler size suda nasıl hareket etmeniz gerektiği konusunda bilgiler veriyor.Eğitmenlere uyarılarını kulak asmak sizin ve takımnızın can güvenliği açısından önemli.
  • Nehre girmeden önce mutlaka güneş kremi sürülmeli.Güneş kremi hem soğuk suya karşı vücudun dayanıklılığını arttırıyor hem de güneşten yanmanızı önlüyor.
  • Başa takılan güvenlik kaskının suya girmeden önce iyi takılıp takılmadığı mutlaka kontrol edilmeli.Bu kask gevşek takılmamalı normal sıkılıkta takılmalı.Numaralı gözlük kullanıyorsanız bu gözlükleri arkası lastikli kaymayan sporcu gözlükeriyle değiştirmeniz güvenliğiniz açısından gereklidir.Düşme esnasında bu gözlükler kayalara çarpıp gözünüzü yaralayabilir.
Raftingde nehirler zorluk derecelerine göre 6 dereceye ayrılır.1.derece çok basit 2.derece basit 3.derece orta zorlukta 4.derece zor 5.derece aşırı zor debisi yüksek tehlikeli kayaların bulunduğu nehirler 6.derece uzman raftingcilerin bile geçmesi zor ya da imkansız nehirler.İlk defa rafting yapacaksanız 1. veya 2. derece zorluktaki nehirleri seçmenizi öneririm. Antalya Köprülü Kanyon bu kanyonlardan birisi.Bu kanyonda geçilmesi gereken 2 yada 3 rapid(debisi yüksek ,kayalık yerler) bulunuyor.Eğer Antalya Köprülü Kanyonda rafting yapmak sizi adrenalin açısından tatmin etmediyse adrenalin dozum daha yüksek olsun istiyorsanız ikinci  durağınız  Rize Fırtına deresi olmalı.Buradaki rapidler biraz daha zorlu.
Aslında rafting sporu hayatın ta kendisi.İnsan yaşamı gibi inişli çıkşlı zorlu bir nehirde raftı devirmeden rapidleri ustalıkla geçebilmek hüner istiyor.Azgın sularda mücadele edip  rapidleri geçtikten sonra kendinizi zorlu bir savaşı kazanmış bir komutan gibi hayatın sizin önünüze çıkaracağı tüm zorlukları aşabilecek gibi hissediyorsunuz.Bu duyguyu bir kez daha tatmayı hiç bir şeye değişmem. 


.


9 Temmuz 2013 Salı

Kozbeyli-Dibek Kahvesi Keyfi



İzmir'in sıcağından kaçılacak en güzel yerler yine İzmir'in şirin köyleri.Arkadaşlarımı bu köye gitmek için ikna ettim ve yine düştük yollara.Bu sefer istikamet Foça'nın küçük bir köyü olan Kozbeyli.Köy Kuzubeyi adlı bir derebeyi tarafından korsan saldırılarından korunmak için denizi gören bir tepe üzerine kurulmuş.Kuzubeyi ismi zamanla Kozbeyli olmuş.Kuzubeyinin kalesi ve köyün camiisi köyün tepesinde yer alıyor.Köyün tepesindeki evlerden muhteşem deniz manzarası izlenebiliyor.Tarihi taş eveleriyle ikinci bir Şirince olmaya aday bir köy burası.Köyün girişinde küçük bir meydan var.Pazar günleri bu meydanda pazar kuruluyor.Şakir'in dibek kahvesi köyde dibek kahvesinin içilebileceği bir kahve.Şakir usta bize dibek taşını ve kahvenin bu dibekte nasıl dövüldüğünü gösterdi.Dibek taşına kavrulmamıi kahve çekirdekleri atılıyor daha sonra çok ağır demirden havan eli gibi bir sopayla kahve dibek taşının içinde dövülüyor.Demirden sopa o kadar ağır ki kaldırıp kahveleri dövmeye çalıştım ama pek başarılı olduğum söylenemez.Şakir ustanın dibek kahvesinin bu kadar lezzetli olmasının sebebi kahvenin modern yöntemlerde olduğu gibi öğütücülerde öğütülüp aromasının ve yağının ısıtılarak kaybolmaması.Daha önce şehir merkezlerinde bize dibek kahvesi diye yutturulan kahvelerle alakası yok Şakir ustanın kahvesinin.Gerçek dibek kahvesi içmek isterseniz Kozbeyli köyüne uğramadan gitmeyin Foçaya.Şakir'in dibek kahvesinin hemen yanında Selluka (bir çiçek ismi) yemek evi var.Bu yemek evinin sahipleri burayı çok güzel bir şekilde düzenlemişler.Burada babaannelerimizin babaannelerinden kalma cezveler ,demirden yapılmış önce ne için yapıldığını analayamayıp üzerinde uzunca kafa yorduğumuz bir kaç testten sonra ne işe yaradığını anladığımız el ile çalışıp döndürülen bir kıyma makinesi , hani eskiden içerisinde lezzetli böreklerin pişirildiği bir soba(kuzinede olabilir) ,bir şömine ve eski bir gaz lambası buraya otantik bir hava kazandırmış.Selluka yemek evi köye gelen misafirlere lezzetli ev yemekleri sunuyor.Yine lezzetli yemekler sunan Arkdaş isimli bir yemek evi daha var köyde.Burası da çok ilginç bir yemek evi. Duvarında eskiden çekilen resimlerin arkasında İstanbul hatırası yazan bez bir afiş olduğu gibi burada da Arkadaş hatırası yazan bir afiş bulunuyor.İsteyenler fotoğraf çektirebiliyor bu yazının önünde.Kozbeyli köyüne yerleşmiş olan bir yazar dostumuzun söylediğine göre Kozbeyli köyünün turizme açılmasını sağlamak için Gediz Üniversitesi ile bir proje imzalanmış.Bu proje kapsamında tarihi taş evler korunacak ve restore edilecek.Yakın zaman içerisinde Kozbeyli adını daha sık duyacağız.Arabam yok buraya nasıl giderim diyorsanız o da kolay.İzbanla Ulukente gidin buradan köye aktarma otobüsleri kalkıyor.Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olsun istiyorsanız bu köyde arkadaşlarınızla ya da sevdiklerinizle  dibek kahvesi içmeden Foçaya gitmeyin.Aslında kahve bahane  değişik yerleri gezip görmek şahane.





 
 
 
 
 
 






























24 Haziran 2013 Pazartesi

Orda Bir Köy Var Uzakta(3)-Çomakdağ-Kızılağaç Yörük Köyü

Geçen yıl Doruk Dağcılık Kulübüyle Bafa gölü kenarında kurduğumuz kamp dönüşünde Muğla-Milas yolu üzerinde Çomakdağ-Kızılağaç köyüne konuk olduk.Yaklaşık 500 yıl önce Oğuz Türklerinin on ok boyunun yöreye yerleşmesi ile kurulmış,taş evleri ,kaya bacaları ,tavan ,kapı ve pencerelerindeki ağaç işlemeleri , yüzyıllardır değişmeyen örf ,adet ve geleneklerini yaşatan şirin bir köy burası.Köyün mimari üslup taşıyan evleri yörede çıkan yazın serin ,kışın sıcak tutma özelliğine sahip bir taştan yapılıyor.Taştan yapılmış bacaların tepelerinde yarım ay ya da kartal başı şeklinde figürler dikkatimizi çekti.Bu köy iki köyün birleşiminden oluştuğu için iki isme sahip.Köye vardığımızda tüm köylüler meydanda toplanmıştı.Önce köy düğünü olduğunu düşündük.Daha sonra 23 Nisan kutlaması olduğunu öğrendik.Şimdiye kadar 23 Nisanın bu kadar güzel bir düğün havası içinde kutlandığını görmek çok hoşuma gitti.Çomakdağ'ın kadınları çok süslü ve rengarenkler.Başlarına çemperi adı verilen ipek örtülerinin kenarına değişik renkte çiçekleri iliştiriyorlar.
 Alınlarına ise sarı sarı tuğra adı verilen Osmanlı altınlarını takıyorlar.Bu köyün erkeklerinin işi gerçekten çok zor çünkü köy erkekleri evlenecekleri kadınlara 25 -33  arasında tuğra vermek zorunda ve düğünlerde dört gün sürüyor.1.gün damadın evine Türk Bayrağı dikiliyor,köy meydanında dibek dövülüyor ve zeybek oynanıyor,kız evine nişan sepeti götürülüyor.2. gün gelin hamama götürme,kına yakma.Gelinin  arkasından oğlan çocuğu dolaştırılıyor ki ilk çocuğu erkek olsun.3. gün gelinin başına kırmızı bir örtü örtülüyor.Damat ve gelinin başında akide şekeri parçalanıyor.Bunun sebebi de evliliklerinin muhabbetli ve tatlı bir şekilde sürmesi için.At süsleniyor ve gelin evinden alınıyor.4. gün gelin kayınvalidesinin ve kayınpederinin elini öpüyor.Köy meydanında düğün eğlencesi akşama kadar sürüyor.Köy muhtarından Çomakdağ-Kızılağaç köyünün  son yıllarda kültür turiziminde oldukça önemli atılımlara imza attığını öğrendik.Kuşadasından bu köyün düğünlerini izlemeye bir çok turist geliyormuş.Köyün nefis gözlemelerinden  yiyip, yayık ayranından  içmeden bu köyden gitmek olmazdı.Her şeyin bir sonu olduğu gibi ziyaretimizde sonu geldiğinde arabalarımıza binerek bu güzel köyden ayrıldık. Süslü ve rengarenk kıyafetleri ,çemperilerinde çiçeklerle geleneklerini sürdüren sıcak kanlı  köy kadınları ve bu kadar süsten sonra nazar değmesin diye boyunlarına bağladıkları nazar boncuklarıyla sizleri hiç bir zaman unutmayacağım.